Kendine Rastlamak

Kendine Rastlamak

Kendine Rastlamak

Ne dersiniz eleştirinin dozajını arttırıp yüzleşme boyutuna getirelim mi? Gönderme yollu mesajlara oldum olası iyi bakmam. Maalesef içinde yaşadığımız zamanın olumsuz getirilerinden biri de bu. Sözüm ona çözümü bu yolla aktarma yoluna gidiyoruz. Hepimizde bu durumun tezahürü farklı. Bazen elimizden geldiğince bildiğimizin anlaşılması için, iletişim halinde olduğumuz insanların tabiri caizse mukayeseyi kendi kalplerinin içine bırakıp, bazen beklemeyi tercih ediyoruz. Bazen de sırf bu intibanın artık yerleşmiş olmasından ötürü, hoşumuza giden bir söz sırf bu bunalımlı ruh hallerinden dolayı eleştiriye maruz kalıyor. Eskiden insanlar bir sözü hayat felsefesi yapar, hayatlarına şiar edinirlerdi. Şimdi ise yüzlerce güzel söz kısacık bir gündemle, kaynaktan sözüm ona asıl alıcıların kodlarına günlük sunuluyor. Çabuk eskiyor, her şey gibi çabuk tüketiliyor. Tüm bunlardan sonra gelen soru ise toplumsal bir dalgalanma oluşturuyor. Üstelik tanıdık, hepimizin sorduğu bir soru. Yahu biz bu hale nasıl geldik? İletişime bile yansıyan kocaman hırslarımız var. Kendimi de karıştığıma bakmayın. Benim hayatım boyunca hiç hırsım olmamıştır. İnsan ayağını yere basarken manayı, beşerliğini, yeri dahi incitmekten korkmayı hissetmelidir benim nazarımda... Hatta yanlış anlaşılmayı da bırakmalı bir kenara. Elinizden gelen gayreti gösterdikten sonra kalanı insanların kendi yüreklerine sunuyorsunuz nasılsa... İnsanlar sizi nasıl anlamak istediklerine bir raddeden sonra kendileri karar veriyorlar. Aslında tüm bunların ardından sorulacak iki soru daha var. Birincisi şu; tüm bu telaşelerin yanında (tabi bunlar telaşe ise) neleri, hangi büyük resmi kaçırıyoruz hiç düşündük mü? İkinci soru daha ağır sanırım. Hani insanların sürekli kendileri ile karşılaşma senaryoları vardır. Yani bir türlü karşılaşamamaları... Evet ikinci soru aslında tüm kişisel gelişim ve değer yargıları analizlerinin korkulan sorusudur. Kendinizle karşılaştınız mı yani ben kimim? Hatta bir adım ötede bırakalım kimin ne düşündüğünü, kimin kalbini kuşatıp, kimin yüzünde ne kadar yer ettiğimizi... Var mı cesaretimiz? Bütün dış faktörlerden, sonradan edinilen veya kazanılan kimliklerden sıyrılıp sadece değerlerimizi alarak yanımıza soralım kendimize... İçimizde iyi kalmış her şey için devam eden bir düzen var. Yıllar sonra yolda karşılaştığınızda hoşnut olduğunuz eski bir dost gibi, sırf kendimize yakın kalabilmek ve kendi bildiklerimiz adına bugün kendimizle karşılaşalım. Sahibinin hatırına gülü incitme gönül diyen, güzel ruhlu insanların gönlüyle şöyle bir düşünelim. İçinden canlı çıkamayacağımız ancak bıraktıklarımızın ve götüreceklerimizin belli olduğu bir dünya da önce kendimize rastlayalım. Anlaşmayı, anlaşılmayı sonra deneyelim. Şayet kendimizle karşılaşmaktan memnun olmadıysak bir sonra ki buluşma için düzeltmemiz gerekenleri kalbimizin süveydasında tartalım. Niyetim kimsenin hüznüne veya keyfine dokunmak değil, aksine kaybolmamak adına acizane bir öneri... Kendimize rastladığımızda mutlu olmamız dileğiyle. Sevgiyle kalın. Hayriye DURMUŞ