KERVAN YÜKÜ !

KERVAN YÜKÜ !

KERVAN YÜKÜ !

Kervan yolda dizilir derdi eskiler. Ne kadar kıymetliyse yükü o denli fazla olurdu yol keseni... Sahi insan neyi götürür, neyi yüklenirdi kıymetli? Yahut en kıymetli ne için yola düşerdi, kime götürürdü o en himaye edilecek olan serveti? Zamanın kervanları neleri ulaştırır, neleri alır yanına? Varlık yolculuğunun hangi vahaya çıkacağı, hangi eyvaha varacağı, hangi serapta kimi bulacağı bilinmezken... Hangi kapının ardından, kime açılır kervanların yolları? Bir vaktin huzura erişmeyen sabahına kaç kervanın göçtüğü ağıdı yakılır? Kim aldığı ile kıymetlenir, kim bulduğu ile değersizleşir? Ne diyordu Mevlana; ' İnsanlarla dost ol. Çünkü kervan ne kadar kalabalık ve halkı çok olursa yol kesenlerin beli o kadar kırılır.' Yolu bilen katılır mı yine de kervana, yine bir mana için develer dolusu yükler çıkar mı ulvi ziyaretlerin hatırına... Huzura kabul edilmeyen insanlık, uzaktan bakar mı yitirdiği kervanların bir zamanlar göçüp gittiği yollara.... Kuşların uçmadığı, kervanların göçmediği yerlerde şimdi kimleri aramalı? Yükü mana olanların kalbinin göçüp gittiği bu dünya, şimdi gönül hanesinde kimleri nasıl ağırlamalı...? Belki de Topkapı Sarayı'ndan başlayan yolculukların izlerinden gidilmeli. Bir bülbülün sesinden kırk şarkıyı yeniden dinlemeli... Çağlar ötesinden bir bülbülün sesini ve bir gülün kokusunu yeniden duyabilmeli... Şimdi yolculuklar kutlu beldelere çıkar mı bilinmez... Yolcular gitmese de yolların Allah'a vardığı yerde kervanlar kimsesiz ilerler. En pahalı kumaşlar, en güzel hediyeler, yüklenen ne kadar dünyevi yük varsa, kalbinde bir yürek yangını ile gidiş kadar, bir ziyareti ne kadar makbul eyler? Dünyevi yüklerin kervanları yolundan döndürdüğü zamanda, yolculukların en hayırlı olana varması ve himaye edilene sahip çıkılması adına, bir kervan yükü gönül hoşluğu ile kalabilmek duasıyla. Huzur ve esenlikle kalınız. Hayriye DURMUŞ